TIBBİ ARAŞTIRMALARDA SAVUNMASIZ GRUPLAR VE KİŞİLER
Tıbbi bir araştırmanın amacı, Helsinki Bildirgesi’nin 6. maddesinde, “…hastalıkların nedenlerini, gelişimini ve etkilerini anlamak; önlemeye, tanıya ve tedaviye yönelik girişimleri (yöntemleri, işlemleri ve uygulamaları) geliştirmektir.” şeklinde yer almaktadır. Yine Bildirge’nin 8. maddesinde, tıbbi araştırmanın öncelikli amacının bilgi üretmek olduğu ve aynı zaman bilgi üretirken araştırmaya katılan insanların hiçbir zaman bireysel hak ve yararlarından, üretilmek istenen bilgilerin üstün tutulamayacağı belirtilmektedir. Bildirge’nin tıbbi araştırmalarda, araştırmaya katılım sağlayan insanların menfaatlerine yönelik hassas bir tutumu olduğu açıktır. Araştırmaya katılım sağlayan savunmasız insanlar bakımından bu tutum daha da hassas hale gelmektedir.
Helsinki Bildirgesi’nde savunmasız gruplar ve kişiler; araştırmacılarca istismar edilme ya da ek zarar görme ihtimali daha fazla olanlar, olarak tanımlanmıştır. Madde metninde savunmasız grupların ve kişilerin kimler olduğu, sınırlı bir şekilde sayılmaktan ziyade geniş yorumlanabilecek şekilde tanımı yapılmıştır. Genel olarak, kendi çıkarlarını korumak için gerekli olan güç, zeka, eğitim ve diğer niteliklere yeter seviyede sahip olmayan kimseler savunmasız olarak nitelendirilebilir durumdadırlar. İstismara ve sıradan kişilerden daha fazla zarar görmeye açık her bireyin veya grubun bu tanım içinde yer bulması mümkündür.
Somutlaştırmak adına savunmasız grup veya kişilerden örnek vermek gerekirse; çocukların, yaşlıların, psikiyatrik hastaların, engelli bireylerin, azınlık grupların ve mültecilerin bu kategoride yer aldıkları söylenebilir. Aynı zamanda gebe kadınlar da bu kategoriye dahil edilebilmektedirler. Lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel (LGBT) bireyler de klinik araştırmalara katılımları bakımından savunmasız gruplar arasında yer almaktadırlar. Bu grupların savunmasız olarak değerlendirilmelerine sebep olabilecek, meydana gelmiş birtakım olaylar ve bazı nedenler söz konusudur.
Gebe kadınların tıbbi araştırmalarda ek zarar görme ihtimalinin daha fazla olmasının en belirgin görüldüğü olay; gebelikte kullanılan talidomit isimli ilacın Almanya’dan başlayarak dünyada yaygınlaşması ve birçok bebeğin özürlü olarak dünyaya gelmesi ile sonuçlanmasıdır.
Psikiyatrik hastaların tıbbi araştırmalara katılımı bakımından rıza verme yeterliliklerinin değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Rıza verme yeterliliğine sahip olmayan psikiyatrik hastaların tıbbi araştırmalara katılmaları, vasilerinin ya da kanunlar tarafından belirlenen bir makam, kişi veya kurumun izni ile mümkün olabilmektedir. Bu sebeple rıza yeterliliğine sahip olmayan kişilerin, rıza yeterliliğine sahip olanlara oranla istismara uğrama ihtimallerinin daha fazla olduğu, bundan dolayı da savunmasız gruplar arasında yer aldıkları söylenebilir. Yine rıza verme yeterlilikleri dikkate alındığında, istismara uğrama ihtimali fazla olan bir diğer grup da çocuklardır.
LGBT+ bireylerin ise savunmasız gruplar arasında yer aldığını gösteren birçok çalışma mevcuttur. Cinsel yönelimleri toplum genelinden farklı olduğu için sosyal tutumlar nedeniyle LGBT+ bireylerin sağlık eşitsizliklerine maruz kaldıklarını gösteren “Social Attitudes Regarding Same-Sex Marriage and LGBT Health Disparities: Results from a National Probability Sample” isimli çalışma da bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Grupların ve bireylerin açıkladığımız üzere, özelliklerine göre verilen örneklerin çoğaltılması mümkündür.
“İşbu yazı hukuki bir görüş veya yönlendirme olarak düşünülmemelidir. Özel sorular ve sorunlar bakımından hukuki danışman görüşü alınmalıdır.”